Haber

Siyaseti bırakalım da arılara bakalım.

Arılar üzerine yazmak bir gazeteciye garip gelebilir. Ama ben alçakgönüllülükle yedi yılı aşkın bir süredir arılarla uğraşıyorum. İlgim yıllar önce bir arı sürüsünün köy evimin arkasında bir ağaç salkımı yapmasıyla başladı. Gazetecilik merakımın da etkisiyle bu küçük yaratıkları okumaya başladığımı düşünüyorum. Köyle ilişkim artınca birkaç kovan alıp köyün dışındaki tarlaya yerleştirdim. Ama elbette teori ve pratik iki farklı şeydir.

Maske, körüklü eldivenler iyiydi. Kraliçe arının nasıl bir şey olduğunu biraz biliyordum. Bir sürü görüntü izledim. İlk kovanı açtığımı hatırlıyorum. Ama o ellerimi kullanmamı zorlaştıran arıcı eldivenleri biraz kalın değil miydi? Sıradan iş eldivenleri de aynı işi görürdü. Nefret ettiğim bu minik yaratıklar, eldivenin iğnelerini batıracak kadar ince olduğunu anladılar. Hepsi bir noktaya koştu. Sonuç olarak, o el yaklaşık bir hafta boyunca kullanılamadı. Bu yüzden arıları küçümsememek gerekiyordu.

TÜRKİYE FLORALARI ARILAR İÇİN CENNET

Ülkemiz arı florası için olağanüstü bir cennettir. Türkiye bal üretiminde bizden çok önde olan ülkelerle kıyaslanamayacak bir biyoçeşitliliğe sahiptir. Ancak arıları balla birlikte ele aldığımızda Türkiye’de ortalama bal üretimi 13 kilonun biraz üzerinde. Kovan sayısı bakımından Çin’den sonra ikinci sırada olduğumuzu düşünüyorum. Çin’in kovan başına ortalama bal üretiminin 50 kilograma yakın olduğunu düşünürsek çok yetersiz kaldığımızı kabul etmeliyiz.

Arıları balla düşünmek elbette insan merkezli pragmatik bir yaklaşımdır. Ancak bal arıları, arı dünyasının küçük bir parçası sayılabilir. Doğada bal arıları dışında binlerce arı türü bulunmaktadır. Sanırım dünyada 20 binden fazla arı türü var. Üstelik bazıları etçil türlerdir. Sevimli bambular, nesli tükenmekte olan ağaç arıları veya ağaç arıları bunlardan bazılarıdır. Eh, biraz daha korkutucu bulduğumuz etçil eşek arıları var.

Bilinen gerçekleri tekrar etmekte fayda var. Dünyada insanlar ve doğadaki birçok bitki için gerekli olan besin maddelerinin üremesi için gerekli olan tozlaşmayı arılar sağlar. Yani çiçekten çiçeğe gelip çiçekler üzerindeki erkek ve dişi polenleri birleştirmek için arılardır.

ARILAR İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE VAHŞİ KAPİTALİZMDİR

Ancak dünyadaki arılar büyük tehlike altındadır. Ve bu tehlike yine insanlardan gelmektedir. Tamamen üretim odaklı tarımda yırtıcı kapitalizm, arılar için en büyük tehlikedir. Aynı zamanda insanların çok sevdiği en değerli besinlerden biri olan bal için de büyük bir tehlike söz konusudur. Bu tehlike plebisitlerden yani tarımda kullanılan pestisitlerden kaynaklanmaktadır. Elbette bu canlılar da kısa bir süre öncesine kadar tüm hayatımızı etkileyen ‘korona’ gibi salgın hastalıklar yaşıyor. Ama bunlar pek gündeme gelmiyor. Örneğin bal arılarının sırtında yaşayan bir bit türü olan ‘varroa’, 50’li yıllara kadar dünyada görülmedi. Endonezya’da ıssız bir adadan dünyaya yayıldığı düşünülüyor. Bir kovana giren iki ‘varroa’nın önlem alınmadığı takdirde altı ayda 20 bine çıktığı belirlendi. Sonuç, çöken ve kaybolan arı kolonileridir. Üstelik onu tamamen yok etmek imkansız hale geldi.

Tarımda kullanılan tarım ilaçlarının arılar için ne tür bir tehlike oluşturduğu aradan çok zaman geçtikten sonra anlaşılmaktadır. 1950’li yıllardan sonra tarımsal üretimin devasa boyutlara ulaşmasını sağladığı söylenen böcek ilacı DDT’nin kullanılması, sadece böcekleri değil, kuşlardan sürüngenlere kadar tüm yaşamı yok etti. Bilinen en çarpıcı örnek kelaynak kuşlarının neslinin tükenmesidir. DDT’den ölen böcekleri yiyen bu kuşlar, kitlesel bir yok oluş yaşadı. Aynı şey arılar için de geçerliydi. Ülkemizde ise 2000’li yıllarda yasaklandı.

TARIMSAL İLAÇLAR ARILARI SÖKÜYOR

Ama tarımsal üretimde yüzlerce pestisit arılar için en büyük tehlikedir. Geçtiğimiz yıllarda Bursa ovasındaki arı kolonilerindeki kovanlar bir anda çöktü. Kocaman armut ve şeftali tarlalarının ortasında bu kovanların ilaçlamadan sonra bulunup sonra çöktüğü kimsenin aklına gelmemişti. Sadece arıları mı öldürür? Bu ilaçlar arılar aracılığıyla bala ve peteklere geçer. Bu mumlu ilaçlar, o petekler eritilip tekrar tekrar kullanıma sunulduğunda zehirlerini uzun yıllar yaymaya devam ederler. Yunanistan, mumdaki ilaç kalıntılarını yok etmek için ülkedeki tüm mumları yok ederek ve ilaç dışı mumları ithal ederek sorunu çözmeye çalıştı. Greenpeace’in yürüttüğü kampanyayla Türkiye’de bazı ilaçların ithalatı ve kullanımı yasaklandı. Ancak eldeki stoklar uzun süre kullanılmaya devam edecek. Bir de arıcılarımızın kullandığı ilaçlar var tabi.

Tüm canlılarda olduğu gibi arılarda da çeşitli hastalıklar ve parazitler vardır. Bunlarla mücadele etmenin çeşitli bilimsel yolları var. Varroa için bal mevsimi dışında bazı ilaçlar kullanmak gerekiyor mesela. Ancak internette çeşitli arıcılık platformlarını takip ettiğinizde kullandıkları ilaçları duyunca dehşete düşüyorsunuz. Sığırlarda kullanılan ilaçları arılar üzerinde deneyen ve ‘faydalı’ olduğunu iddia eden bir kişiyle tanıştım. Ya da doğal formüller adı altında dozaj sorununu dikkate almayan, arıları tamamen yok eden uygulamalar vardır. Ama en önemlisi bu ilaçların balda bıraktığı kalıntıya kimse dikkat etmez.

KIŞ MEVSİMİNİN UZATMASI TÜM HESAPLARI KIRDI

Arılarla uğraştığımı duyanların ilk sorusu “Şeker kullanıyor musunuz?” oluyor. Bu bazen sınırları aşan soruyla karşılaştığımda, çikolata falan denediğimi söylüyorum. Tabii ki şerbeti arıların gelişmesi ve aç kalmamaları için veriyoruz. Örneğin benim bölgemde Ocak ayından bu yana kar ve yağmur durmadı. Kış mevsiminin uzaması tüm hesapları alt üst etti. Arıların stokları tükenir, nektar kaynakları hep yağmurlarla yıkanır. Son ziyaretimde geçen yıldan kalan az miktarda bal verdim. Ama şerbetle beslemeye gidemeyeceğim için tüm telaşım birkaç kovan kaybetmek. Arılar ölüyor. Ve bazen onbinlerce kovan bir anda çöker.

SAHTE BAL, ŞEKERLİ BAL MI?

Biraz da baldan bahsedelim. Bilinen ülkede sahte bal tartışmaları bitmiyor. Balın kalitesini belirleyen sadece bu besin maddesinde bulunan ‘prolin’ adlı bir amino asittir. Laboratuvarlar bir balın sahte olup olmadığını prolin ölçüsüne bakarak belirler. Bakanlık balı sahte bal kategorisine 300 prolinin altına koyuyor sanırım. Birçok kişi bu sorunu aşmak için çeşitli formüller kullanır. Bu tartışma, bu makalenin kapsamını aşıyor. Ancak tüketicinin alışkanlıkları da doğru balı bilmemizi engelleyen faktörlerden biridir. Örneğin tatlandırılmış, daha doğrusu kristalleşen balın sahte bal olduğu yanılgısı vardır. Tersine, kaynağa bağlı olarak tüm ballar kristalleşebilir. Yurtdışında balın fiyatı prolin ölçüsü ile belirlenir. Meşhur anzer balının her yıl 1200 ila 1400 lira arasında olduğunu bir kaynakta okumuştum mesela. Ancak bu miktara yaklaşan hatta aşan birçok bölge var.

ARI KOLU BİR ‘KADIN CUMHURİYETİDİR’

Arı kovanına ‘kadın cumhuriyeti’ demek bence yanlış olmaz. Her şey bir anne kraliçe ve onun yavruları hakkında. Arılar, canlılar arasında evrimleri hakkında muhtemelen en az bilinen canlılardır. Muhtemelen bugün dünyadaki tüm canlılardan öncesine dayanan bir evrimleri var. Bal arılarının 100 milyon yıl önce evrimleştiğine dair göstergeler var. Genel olarak 300 milyon yıllık bir arı evriminden bahsedilmektedir. Ancak günümüze kadar ulaşan bu minik canlıların kalıntılarını bulmak dinozorlar kadar kolay değil. Bu yüzden evrimsel kanıtları görmek çok zordur.

Kovanda ana arı, önceki kraliçenin yumurtladığı gözlerden birindeki kurtçuk seçimi ile yeniden başlar. Bazen denekler eski kraliçeyi değiştirmek ister. Veya yeni bir koloni için yeni bir kraliçe seçilir. Personel arıların tamamı dişi bireylerdir. Erkek arıların kovanda sadece tohumlama için tutulduğu bilinmektedir. Bu yüzden sayıları çok az. 80.000 arılı büyük bir kovanda sadece 600-700 erkek arı bulunur. Kışın erkek arılar kovandan atılır. Ana arının yumurtlamadığı kış mevsiminde bunlara gerek yoktur.

Bugün Dünya Arı Günü. Her şeyin bir günü vardır ama bence en çok onlar kutlanmayı hak ediyor.

haber-yenisarbademli.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu